ESHAB (Ashab): Arkadaşlar. Sahib kelimesinin çoğuludur. 1. Peygamber efendimizi görüp îman eden ve mü'min olarak vefat eden mübarek kimseler. (Bkz. Sahabe) Allahü teala bütün insanlar arasından beni seçti, ayırdı. İnsanların en iyisini bana Eshab olarak seçti. Bunların arasından da, bana akraba ve yardımcı olarak en üstünlerini ayırdı. Bir kimse beni sevdiği için Eshabıma hürmet ederse, Allahü teala onu her tehlikeden korur. Onlara hakaret ederek beni incitenleri de incitir. (Hadîs-i şerîf-Mektûbat) Eshabımın her biri gökteki yıldızlar gibidir. Hangisine uyarsanız, Allahü tealanın sevgisine kavuşursunuz. (Hadîs-i şerîf-Keşf-ül-Hafa) Eshabımın hiç birine dil uzatmayınız. Onların şanlarına yakışmayan bir şey söylemeyiniz. Nefsim elinde olan Allahü tealaya yemîn ederim ki, sizden biriniz, Uhud dağı kadar altın sadaka verse, Eshabımdan birinin bir müd (875) gram) arpası kadar sevab alamaz. (Hadîs-i şerîf-Sevaik-ül-Muhrika) Kıyamet günü Eshabımdan herbiri, kabirlerinden kalkarken, vefat ettiği memleketin bütün mü'minlerinin önlerine düşerek onlara nûr ve ışık saçarak Arasat meydanına götürür. (Hadîs-i şerîf-Sünen) Eshabımı seven, beni sevdiği için sever. Onlara düşmanlık eden, bana düşmanlık etmiş olur. (Hadîs-i şerîf-Hulasatü'l-Fetava) Eshabımı severek, benim peygamberlik hakkımı gözetiniz. Benim hakkımı böylece gözetenleri, Allahü teala her işlerinde korur ve yardım eder. Benim peygamberlik hakkımı gözetmiyenleri de Allahü teala sevmez. Bunların ceza görecekleri, sürünecekleri zaman pek yakındır. (Hadîs-i şerîf-Sevaik-ül-Muhrika) Ümmetim yetmiş üç fırkaya ayrılacak, bunlardan yalnız biri Cennet'e gidecektir. Bunlar benim ve Eshabımın yolunda olanlardır. (Hadîs-i şerîf-Sünen) 2. Bir alimin talebeleri. İbn-i Hümam, Ebû Hanîfe'nin eshabından Ebû Yûsuf, Muhammed Züfer ve Hasen bin Ziyad gibilerin, "Bir mes'ele hakkında söylediğimiz her sözü Ebû Hanîfe'den duyduk" deyip yemîn ettiklerini nakleder. (Şa'ranî) Ashab-ı Bedr: İslam tarihinin ilk ve en önemli muharebesi olan Bedr savaşında Peygamber efendimiz ile birlikte Mekkeli müşriklere (puta tapanlara) karşı harbedip kıyamete kadar unutulmayacak şanlı bir zafer kazanan üç yüz on üç kahraman mücahid. Eshab-ı Bedr, Medîne'den ayrıldıkları gün oruçlu idiler. Sevgili Peygamberimiz onların İslamiyet'i yaymak uğrundaki gayretlerini görüp şöyle dua ettiler: "Allah'ım! Onlar yayadırlar. Sen onlara binit ver! Allah'ım onlar açık ve çıplaktırlar. Sen onları giydir. Allah'ım onlar açtırlar, onları doyur. Fakirdirler, fadl-ı kereminle (ihsan ve ikramınla) onları zengin eyle." (Hadîs-i şerîf-Ebû Davûd) Muhammed aleyhisselamın ümmeti başka peygamberlerin ümmetlerinden daha üstündür. Bu ümmetin de üstünü O'na îman ederek mübarek yüzünü görmekle şereflenen, O'na tabi olan ve O'nun uğrunda canlarını mallarını feda eden Eshab-ı kiramdır. Bu eshabın da ( r.anhüm) en üstünü Hudeybiye'de O'na bîat edip (bağlanıp) O'nun için ölmeğe hazır olduklarını bildiren kahramanlardır. Bunların da üstünü Bedr muharebesinde bulunan Eshab-ı Bedr'dir. (Ahmed Farûkî) Ashab-ı Feraiz: Ölen bir kimsenin mîrasına (geriye bıraktığı mala) varis (hak sahibi) olan ve Allahü tealanın Kur'an-ı kerîmde hisselerini (paylarını) bildirdiği dördü erkek, sekizi kadın on iki kişi. Erkekler; 1) Baba, 2) Dedeler, 3) Erkek kardeşler, 4) Zevc (koca). Kadınlar ise şunlardır: 5) Ana bir kızkardeşler, 6) Zevce (hanım), 7) Kızlar, 8) Oğulun kızları, 9) Ana-baba bir kız kardeşler, 10) Baba bir kız kardeşler, 11) Anne, 12) Nineler. (Muhammed Mevkûfatî) Ashab-ı Fîl: Peygamber efendimizin doğmasına yaklaşık iki ay kala Kabe'yi yıkmak için Mekke yakınlarına kadar gelen, fakat Allahü tealanın gönderdiği Ebabîl kuşlarının üzerlerine bıraktıkları mercimek büyüklüğündeki taşlarla perişan olan Ebrehe ve içinde bir çok fillerin de bulunduğu ordu. Allahü teala ayet-i kerîmede mealen buyurdu ki: (Ey Resûlüm! Kabe'yi tahrîb etmek, yıkmak isteyen) Eshab-ı fîl'e Rabbinin nasıl muamele ettiğini görmedin mi? Onların hîlelerini boşa çıkarmadı mı? Üzerlerine sürüler halinde kuşlar gönderdi. O kuşların her biri onların üzerine çamurdan yapılmış ve ateşte pişirilmiş taş atarlardı. Nihayet Allahü teala onları güve yemiş ekin yaprağı gibi, yok ediverdi (yenik ekin yaprakları haline getiriverdi) (Fîl sûresi) Yemen valisi Ebrehe, Kabe'ye gelen ziyaretçileri kendi memleketine çekmek üzere San'a şehrinde Kuleys adında bir kilise yaptırmış ve herkesin gelip ziyaret etmesini istemişti. Fakat Kabe'yi bırakıp oraya giden olmadı. Üstelik kilisesi, Kabe'ye hürmet i olanlar tarafından kirletildi. Buna kızan Ebrehe, yanında getirdiği fillerle beraber Mekke üzerine yürüdü. Eshab-ı fîl Allahü teala tarafından gönderilen ebabîl kuşlarının attığı taşlarla perişan oldu. (Savî, Süyûtî, İbn-i Hişam) Ashab-ı Kehf: Mağara arkadaşları; Îsa aleyhisselamdan sonra din düşmanları her tarafı kapladığı bir zamanda, dinlerini korumak için her şeylerini terk edip, hicret eden ve Efsûs (Tarsus)'daki mağarada bulunan yedi kişi ile Kıtmîr adındaki köpekleri. Kur'an-ı kerîm de Kehf sûresinde kıssaları uzun bildirilmektedir. Allahü teala Kur'an-ı kerîmde mealen buyuruyor ki: (Ey Habîbim! Şimdi biz) sana o Eshab-ı Kehf'in haberini (ibretli kıssasını) doğru olarak anlatalım. Onlar, Rablerine (Allahü tealaya) îman eden genç yiğitlerdi. Biz onların hidayet (îman ve basîretlerini) ve sebatlarını artırmıştık. (Kehf sûresi: 13) Eshab-ı Kehf, Mehdî'nin yardımcıları olacaktır ve Îsa (aleyhisselam) bunun zamanında gökten inecektir. (Hadîs-i şerîf-Alamet-ül-Mehdî) Eshab-ı Kehf, Allahü tealanın düşmanları her tarafı kapladığı zaman, îman nûru ile hicret eylemeleri sebebiyle yüksek derecelere kavuşmuşlardır. (İmam-ı Rabbanî) Eshab-ı Kehf'in isimleri; Yemlîha, Mekselîna, Mislîna, Mernûş, Debernûş, Şazenûş, Kefeştatayyûş'tur. Bir kimse Eshab-ı Kehf'in isimleri yazılı kağıdı evinde, üstünde bulundurursa kaza ve beladan korunur, bereket hasıl olur. (İsmail Hakkı Bursevî) Ashab-ı Kiram: Mü'min olarak Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellemi gören ve mü'min olarak öldüğü bilinen mübarek insanlar ve cinler. (Bkz. Eshab) Eshab-ı kiram aleyhimürrıdvan, peygamberlerden aleyhimüssalevatü vetteslîmat ve dört büyük melekten sonra yaratılmışların en üstünüdür. (Abdülganî Nablüsî) Eshab-ı kiramı sevmek, onlara bağlı olmak, insanlar içinden beğenilmiş, süzülüp ayrılmış olan bu çok kıymetli tabakanın hayat tarzlarına imrenip onlar gibi olmaya özenmek, Allahü tealanın en büyük nîmetidir. (Eyyûb bin Sıddık) Eshab-ı kiramın herbirini büyük ve üstün bilmek, hepsine iyi gözle bakmak, herbirinin adil ve salih (iyi) olduğuna inanmak lazımdır. Hiç birine dil uzatmamak, lanet etmemek, düşmanlık etmemek ve bir kısmını sevmek için başka sahabîlere düşman olmakta n sakınmak lazımdır. (Tahir-i Buharî) Ashab-ı Suffa: Suffe ehli. Peygamber efendimizin Mekke'den hicretinden sonra, Medîne-i münevverede yaptırdığı caminin (Mescid-i Nebevî'nin) örtülü bölümünde ilim ve ibadetle meşgul olan fakir ve kimsesiz müslümanlar. (Bkz. Ehli Suffa) Ashab-ı Şimal: Cehennem ehli. ahirette amel defterleri sol ve arka tarafından verilecek olanlar. Allahü teala Kur'an-ı kerîmde mealen buyurdu ki: Eshab-ı şimal; (Vücûdun derinliklerine işliyen pek şiddetli bir) sıcak, kaynar su ve kapkara dumandan bir gölge içindedirler. (Vakıa sûresi: 41-42) Eshab-ı şimal, amel defterlerini alınca, hallerini anlayıp, büyük felaket, korkunç azab, sonsuz tehlike, bitmeyen elem, acı ve üzüntüye tutulacaklarını, elleri ve boğazları zincir ve bukağılar ile bağlanıp, pek çirkin arkadaş olan şeytanlarla beraber Cehennem'in dibine atılacaklarını ve devamlı orada kalacaklarını bilip, kendi kendine, eyvah helak oldum, eyvah mahv oldum! diye feryad ederler. (Kadızade Ahmed Efendi) Ashab-ı Tahrîc: Hanefî mezhebinde, kısa bildirilmiş olup, iki türlü anlaşılabilen hükümleri açıklayarak bir manasını seçen dördüncü tabaka alimleri. Ebû Bekr Ahmed Razî ve Ebû Abdullah El-Cürcanî gibi alimler, eshab-ı tahrîcdendirler. (İbn-i Kemal Paşa) Ashab-ı Temyîz: Hanefî mezhebinde, fıkıh alimlerinin altıncı tabakası. Bunlar kuvvetli hükümleri zayıf olanlardan, zahir haberleri (İmam-ı Muhammed'in Hanefî mezhebinin temeli olan meşhûr altı kitabında bildirdiği haberleri), nadir haberlerden (İmam-ı Muhammed'in, İ mam-ı a'zam ve talebelerinin diğer kitablarda bildirdiği haberlerden) ayıran mukallid alimler. Ebü'l-Berekat en-Nesefî, Abdullah-ı Mûsulî ve Tac-üş-Şerîa gibi alimler, eshab-ı temyîzdendirler. (İbn-i Kemal Paşa) Ashab-ı Tercîh: Hanefî mezhebinde, fıkıh alimlerinin beşinci tabakası. Bunlar, ictihad gücüne sahib olmayan, sadece bağlı oldukları mezhebdeki müctehidlerin ictihadları (verdikleri hükümleri) arasından delili kuvvetli olan ictihadı seçen alimlerdir. Kudûrî ve Burhaneddîn Mergînanî gibi alimler, eshab-ı tercîhdendirler. Eshab-ı tercîh, tercih ettikleri kaviller (hükümler) için; "Bu evladır (en iyidir).", "Bu daha sahîhdir (doğrudur).", "Bu daha açıktır" gibi terimleri kullanır. (İbn-i Kemal Paşa) Ashab-ı Yemîn: Cennet ehli. ahirette amel defterleri sağ taraflarından verilecek olan mü'minler. Allahü teala Kur'an-ı kerîmde mealen buyurdu ki: Eshab-ı Yemîn; Onlar ne mutlu Eshab-ı Yemîndirler. Onlar dikensiz kiraz, meyveleri tıklım tıklım muz ağaçları, yayılmış daimî gölgeler, daima akan sular, kesilmeyen, yasak da edilmeyen bir çok meyveler arasında ve kadri yükseltilmiş döşeklerdedirler. (Vakıa sûresi: 27-34) İbn-i Abbas buyurdu ki: "Eshab-ı Yemîn, adem aleyhisselamın zürriyeti, sulbünden (belinden) zerreler halinde çıkarıldığında sağ tarafında olanlar, sağ tarafından çıkanlardır." (Mazhar-ı Can-ı Canan)