ARŞ NEDİR? Tavan, çatı, dam, çardak. Bir eve nisbetle tavanı; tavanına nisbetle üstündeki çatısı, kubbesi, tepesindeki köşkü. Çadır ve çardak gibi yükselen, gölge veren her şeye arş denir. İfade ettiği kelimelerden anlaşıldığı gibi ulviyyet, yükseklik manasını içerir. Bu münasebetle hükümdarların üzerine oturdukları "taht" manasında da kullanılmıştır. Hükümdarların tahtı, mülk ve saltanatın remzi olduğundan arş kelimesi, kinayeli olarak mülk ve saltanat manasını da taşır. Ayrıca, bir işi ayakta tutan şey; bir şeyin temeli; bir cemaatin reisi; tabut, kuyunun dibinden adam boyu kadar taşla örüldükten sonra ağzına kadar yukarısına yapılan ahşap bölme; ayağın parmak tarafına doğru yüzündeki yumruca tümsek; kuşun yuvası gibi manalar da arş kelimesi ile ifade edilmiştir. Bazıları ayetü'l-kürsî'de geçen Kürsî* ile Arş'ın (ikisini de taht manasında kullanarak) aynı şey olduğunu sanmışlarsa da Arş, Kürsî'nin üzerindedir. Bu suretle Kürsî taht manasında düşünülürse Arş, onu kuşatan saray ve sarayın tavanı olarak kabul edilir. Bir rivayette Kürsî, Arşın ayağının konulduğu yerdir. Bu iki mana itibarıyla Arş, İslam'a göre, bütün alemi kuşatan, sınırlandırılması ve takdir edilmesi beşer aklının dışında kalan ve gerçeğini Allah'ın bildiği yüce bir makamdır. Yedi kat gök, Cennet, Sidre, Kürsî Arş'ın altında tasavvur edilir. Arş'ın sınırı, alemi tasavvurun son sınırıdır. Arş'tan evvelki Sidre-i Münteha* geçilmeden Allah'ın cemali = (Cemalullah) * müşahede edilemez. Resulullah (s.a.s.) Mirac gecesinde (bk. İsra, 1, Necm, 1 vd.ayetler) Sidre-i Münteha'yı geçerek Arş'a ulaşmıştı. Yukarda da belirtildiği gibi Arş'a taht ve tahttan kinaye olarak mülk ve saltanat manası verilmişti. (Arş, 7/54) Ayette: "...Sonra Arş üzerine istiva buyurdu..." denilmektedir. Bilinen manasıyla taht, bir hükümdarın hükûmet işlerini yürütürken üzerine kurulduğu bir cisimdir. Fakat "tahta çıktı" denilince, "hükûmet işlerini yani saltanatı eline aldı" manası anlaşılır. Yedi kat sema'nın üstünde ve bütün alemi içine alan Arş'ın, bilinen taht manasıyla sınırlanamayacağı şüphesizdir. Binaenaleyh bahse konu olan "el-Arş" kelimesi mecazî ve kinayi bir mana ifade eder. O halde Arş'ın cisim olduğu iddia edilemez. Arş'ı bütün bir cisim tasavvur etsek bile, cihet ve cismaniyyetin hepsi Arş'ın sınırında sona erdiğinden, bunun üstünde bir cisim, mekan ve cihet tasavvuru tezat olur. Allah'ın Arş'a istivası da yine mecazî manadadır. Allah'ın Arş'a istivasının keyfiyetini soran birine İmam Malik İbn Enes: "İstiva malûm, keyfiyeti akılla idrak edilemez, buna iman vacip ve bu konuda soru sormak bid'attır." diye cevap verir . Ragıp el-İsfahanî, "İstiva" * kelimesine: Müsavî olmak; kendi kendine itidal manasını vermiştir. Arapça olan bu kelime "ala" takısı ile "istila", "ila" takısı ile "nihayete erme" manasında kullanılır. Bu suretle istiva lügatte: İstikrar etmek, karar kılmak, kararını bulmak ulüvv-i isti'la; yükselmek, yüksek olmak, üstün olmak müsavî veya mümasil veya denk olmak; dosdoğru varmak, veya kastetmek, istila etmek manalarına gelir. Bu lügat anlamlarına göre, ayette geçen "Sonra Allah Arş'a istiva etti" cümlesinin manası: a) Arş'a mülkiyet ve saltanat manası verilmesi halinde: "Allah bütün mahlûkatı üzerinde düzenli ve sırayla işleri düzene koydu, hükümlerini muntazam bir şekilde yerine getirdi, hiçbir engel olmaksızın kudretini tesir ve mahlûkatı üzerinde "meşîetini" (dilemesini) cereyan ettirdi." b) "Mahlûkatı yarattıktan sonra da başından sonuna kadar hepsini kudret ve galebesi velayet ve hakimiyeti altında tuttu." Bu ifadede istiva, istila manasında kullanılmıştır. c) Arş'a mülk ve memleket, istivaya da istila manası verilmesi halinde "Sonra Allah mülkünü hakimiyeti altında tuttu." d) İstivaya "müsavî" manası verilmesi halinde de: "Allah Arş üzerine öyle bir istîla ile istiva etmiştir ki Sema ve Semada bulunanlar O'na daha yakın, arz ve arzda bulunanlar daha uzak bir mevki ve mesafede değil, hepsi müsavî bir nisbettedirler." demektir. Bu cümlede geçen mevki ve müsavîlik maddî manada değil, mecazî manadadır. "...O gün Rabb'ının tahtını, bunların da üstünde sekiz (melek) taşımaktadır. " (el-Hakka, 69/17) Arş'la ilgili olan bu ayetin tefsirinde İbn İshak Hz. Peygamber'in: "Onlar, yani Hamele-i Arş* (Arş'ı taşıyanlar) bugün dörttür. Kıyamet günü olduğunda Allah onları diğer bir dört ile te'yid edecek sekiz olacaklar. " buyurduğunu söylüyor. Bir başka izaha göre Hamele-i Arş olan bu sekizden maksat, Allah'ın hayat, ilim, kudret, irade, kelam, semî, basar ve tekvin sıfatlarıdır. (Arş'la ilgili ayetler: 7/54, 9/129, 10/3, 11/7, 13/2, 20/5, 21/22, 23/86, 116, 25/59, 27/26, 32/4, 39/75, 40/7, 15, 43/82, 57/4, 85/15, 69/17). İmran İbn Husayn Peygamberimiz'in şöyle buyurduğunu rivayet eder: "(Ezelde)Allah vardı ve Allah'tan başka bir şey yoktu. Ve Allah'ın Arş'ı su üzerinde bulunuyordu. Sonra Allah (levh'de) kainatın tamamını takdir ve tesbit etti. Ve göklerle yeri yarattı... " Arş'ın ıtlak olunduğu pek çok şeylerin hepsinde yücelik ve yükseklik manaları vardır. Padişahların oturduğu tahta Arş denilmesi de bu yükseklik münasebetiyledir. Allah'ın ilk yarattığı ve yükseklik ifade eden mevcuda da Arş, ve Allah'a nisbet edilerek Arşullah denilmiştir ki, Allah'ın kudretinin tecellî ettiği ilk mahlûktur. Kelam alimleri ile eski düşünürler Arş'ı, kainatı her yönden kuşatan yuvarlak bir felektir, diye tarif ederler. Dokuzuncu felek ve felek-i atlas da derler. Rivayet alimleri bu tahtın ayakları bulunduğunu da kabul etmişlerdir. Fakat meseleyi tahkik eden alimlere göre, şerîat örfünde varid olan arşın hakikatini tahdit ve takdir, beşerin aklı ve idraki haricindedir. Bu konuda varid olan haberlerde arşın mahiyeti değil, diğer varlıklara nisbetle büyüklüğü bildirilmiştir. Mesela Peygamberimiz bir kere Ebu Zerr-i Gıfarî'ye: "Ya Eba Zer, yedi kat gök ile yedi kat yerin kürsî yanında büyüklükleri, ancak bir çölün ortasına atılmış bir kapı veya yüzük halkası gibidir. Arş'ın da kürsîye göre büyüklüğü, o çölün o halkaya nazaran büyüklüğü derecesindedir" buyurmuştur." (Tecrid-i Sarih, IX, 7) Arş hakkında İmam Gazalî'nin İhyasında geçen bir hadis-i şerif "Abdullah b. Amr b. el-as'a, ölen müminlerin ruhları nerededir, diye sorulduğunda: "Arş'ın gölgesinde, beyaz kuşların kursağında; kafirlerin ruhları da yedi kat yerin dibindedir " dedi. "