Allahın Rızasını Nasıl Kazanabiliriz?

Konusu 'Dini sohbetler' forumundadır ve Adile tarafından 2 Ağustos 2013 başlatılmıştır.

  1. Adile

    Adile Admin

    İşlediğim günahların etkisinden kurtulup Allah'ın rızasını nasıl kazanabilirim?

    Allah'ı sevmek ve onun razı olduğunu bilmek soyut bir durum olduğu için anlamak zordur. Bir insan ben Allah'ı seviyorum diyebilir. Fakat bu durum içimizdeki bir duyguyu anlattığından dolayı, dışımızda bunu göstermemiz gerekir.

    Diğer taraftan, "Allah bizden razı mı? Biz onun yanında nasıl bir kuluz?" Bu sorular da aynı şekilde anlaşılması zor konulardır. Bunu anlamanın da bir yolu olmalı.

    İşte hem bizim Allah'ı sevdiğimizin anlaşılması, hem de Allah'ın bizden razı olduğunu anlamanın yolunu şu ayeti kerime de Allah'ımız bildiriyor.

    "Ey Muhammed de ki: Eğer Allah'ı seviyorsanız bana tabi olun, ta ki Allah da sizi sevsin."(Al-i İmran, 3/31)

    Dikkat edilirse Allah'ı sevmemizin göstergesi Hz. Peygamber Efendimize (s.a.v) uyarak İslamı yaşamaktır. Biz Peygamberimize (s.a.v) uyarak hayatımızı yaşarsak, neticede Allah'ın da bizi sevdiğini rahatlıkla söyleyebiliriz.

    Mesela, babanızı ve annenizi sevdiğiniz nasıl anlaşılır. Onların isteklerini yapar, memnun olmadığı şeyleri de terk ederseniz, o zaman sevdiğiniz ortaya çıkmış olur. Onlar bize demeseler bile biz bundan anlarız ki onlar da bizi seviyorlardır. Tam tersi olsa dediklerinin hiç birini yapmam ama, kalbime bak onları çok seviyorum dese kime inandıra bilirsiniz.

    Demek ki Allah Peygamberimizi (s.a.v) bir model olarak yaratmış ve en güzel örnekleri onda göstermiş. Bize de bu ayeti, "Eğer beni seviyorsanız, size peygamber olarak gönderdiğim Hz. Muhammed (asv)'e uyunuz. O takdirde anlayın ki ben de sizi seviyorum." şeklinde anlamalyız.

    Sözün özü: Allah'ın bizi sevdiğinin göstergesi, bizim ne kadar Hz. Muhammed (asv)'e benzediğimizdir. Ona göre sonuca varabiliriz.

    Size, bize ve tüm insanlara yol haritası Kur'an ve sünnettir; bundan başkasını size tavsiye edemeyiz. Yani Kur'an'ı ve sünneti Rasulullahı (s.a.v) kendimize rehber edinmek, kendimizi onlara endekslemek ve imani bahis ve kitapları tefekkür ile okumaktır. Yani imanın ve Kur'an'ın anlattığı ve bahsettiği Kur'ani ve imani kitaplar bulabilseniz veya bu konuları tefekkür ve mütalaa eden şahsiyetlerle beraber olmakla onlardan istifade edebilseniz, sizin hem dünyanıza hem de ahiretinize faydalı olacaktır.

    Namazları vaktinde kılmak , büyük günahlara dikkat etmek ve namazın arkasındaki tesbihatı yapmak ayrıca sizi tekamül ettirecektir.

    Takva nedir, müttaki kime denir?

    Takva, korkma, sakınma, Allah korkusuyla günahlardan korunmak demektir. Muttaki, takva üzere yaşayan mü'min demek olur.

    Takvada ilk akla gelen, haramları terktir. Bunu, mekruhlardan sakınma takip eder. Mekruh, çirkin bulunan, hoş karşılanmayan fiil, söz ve hallere denir. Bunların terk edilmeleri de takvadandır. Daha sonra şüpheliler karşımıza çıkar. Bunların da mekruhlar gibi haramla bir başka komşulukları vardır. Hakkında kesin bir hüküm olmayan işlerde, takvaya uygun olanı, haram olma ihtimalini gözeterek o fiilleri terk etmektir. Sonra mübah ve helal olanlar gelir. Bunlardan yeteri kadar istifade edip israftan sakınmak da takvadandır.

    Allah Resûlü (s.a.v) "Helal belli, haram da bellidir. Fakat bu ikisinin arasında şüpheli şeyler vardır." diye başlayan bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurur:"Nasıl bir çoban, koruluğun kenarında koyun otlattığında, koyunlarının her an koruluğa girme ihtimali varsa, şüpheli şeylerden korunmayanın da harama düşme ihtimali öylece vardır." (Buhari, İman, 39)

    Şüpheli, haramın en yakın komşusudur. O araziye girenin bir süre sonra haram sahasına düşmesi kuvvetle muhtemeldir. Şüpheliden sakınanlarla haram arasına bir tampon bölge girmiş oluyor.

    Kur'an-ı Kerim'den bir takva dersi:

    "...Yakıtı insanlar ve taşlar olan ve kafirler için hazırlanan o dehşetli ateşten sakının." (Bakara, 2/14)

    Tefsir alimlerimiz, bu ayet-i kerimede sözü edilen taşların, putlar olduğunu söylerler. Bu ayet-i kerimede yakıtı taşlar olan bir cehennemin dehşeti yanında, mümini ürperten bir başka tehdit daha vardır. O da putlarla beraber yanma, aynı mekanda birlikte bulunma, onların tabi olduğu muameleye maruz kalma zilletidir.

    Takva ve salih amel, ruh ve kalbin terakkisinde iki esastırlar. Salih amel ile manevi karlar elde edilir. Takva ile de bu kar korunur ve zararlardan uzak kalınır. Zarar yollarını kapamayan bir insan, kazandığından çok daha fazlasını kaybedebilir ve bu yolun sonu iflasa çıkar.

    İflasla ilgili şu hadis-i şerif çok ürkütücü ve korkutucudur:

    "Ümmetimden müflis o kişidir ki; kıyamet günü namaz, oruç ve zekat gibi ameller ile gelir. Buna karşılık ona buna sövmüş, iftira etmiş, kiminin malını yemiş, kiminin kanını dökmüş ve kimini de dövmüştür. Ahirette bu iyilikleri hak sahiplerine dağıtılır. İyilikleri yetmeyip bittiği zaman da hak sahiplerinin günahlarından bir kısmı alınıp kendisine yüklenir ve cehenneme atılır." (Müslim, Birr, 60; Tirmizî, Kıyame, 2; Ahmed b. Hanbel, 2/303)

    Takvanın üç mertebesi vardır:

    1. Şirkten takva: İman ederek şirkten korunmak. Kişi böylece ebedî cehennemde kalmaktan korunmuş olur.

    2. Masiyetten takva: Büyük günahları işlemekten, küçüklerde de ısrardan sakınmak. Takvanın en yaygın manası budur.

    3. Masivadan takva: Kalbini, Hak'tan alıkoyan her şeyden uzak tutmak.

    İlave bilgi için tıklayınız:

    Günaha Karşı Tövbe...
    Yazar: