Kalbi Allah İle Sakinleştirmek Cenab-ı Hak'la bağımızın ne kadar güçlü olduğunu, her durumda O’nunla birlikte olup olmadığımızı anlamak için küçük bir yoklama yapmamız mümkündür. İlkönce Kur’an-ı Kerimde geçen cennet ayetlerine bir bakalım. Bunları okuyunca epeyce keyif alıyoruz. Yaratıcımız biz mü'minler için çeşitli nimetler hazırlamış, diyoruz. Sonra bir de azap ayetlerine bakalım. Bunları okuduğumuzda kalbimizde gerçekten bir ürperti oluyor mu? Yok sa öylesine okuyup geçiyor muyz? Şayet bir sızı belirtmiyorsa, kalbimizde bir sorun var demektir.Sorun olduğu o kadar aşikardır ki, camiilerde hocaefendiler bizlere cehennemden ve oradaki azaptan bahsedip ilgili ayet-i kerimeler ve hadisleri okuduklarında sanki bir şey yokmuş gibi dinliyoruz. Konuşmayı dinleyip namazı eda ettikten sonra hayata kaldığımız yerden devam ediyoruz. Hem de daha iyi bir mü'min olmak için tek biradım atmadan… Bu nasıl bir müslümanlıktır ki, cehennem ve azapla ilgili ayet-i kerime ve hadisler okunduğunda ya da duyulduğunda daha iyi bir mümin olmak için harekete geçilmiyor? Demek ki kalp Cenab-ı Allah'ın murad ettiği şekilde iman etmemiş. Böyle bir kalp hasta, tedirgin, huzursuz ve tedaviye muhtaç demektir. Anlaşılan o ki, kalbi iman ile diriltmekten, tedavi etmekten ayrı bir yol görünmüyor. Onu Yaratıcımızın istediği kıvama getirmek en temel görevimiz. Zira kalp imanın mahalli ve nazargah-ı ilahidir. Cenab-ıAllah yüzümüze ve malımıza mülkümüze değil, kalbimize ve amellerimize bakacak. Kalbi ilahi teveccühe hazır hâle getirmenin yolusa farzların yanında nafilerle hayatımızı derlemek ve zikrûllahı kalbimizin öncelikli işi haline getirmektir. Kalbimiz ne kadar Yaratıcımıza bağlı kalırsa, dünyanın ağırlığı ondan okadar uzaklşır. Ve Allah’la huzura erdi mi, insan yaşadığı hayattan haz alır. “Onlar, inananlar ve kalpleri Allah’ı anmakla huzura kavuşanlardır. Biliniz ki, kalpler ancak Allah’ı anmakla huzur bulur.” (Ra’d, 28) Böyle bir insan şüphesiz sıkıntılara karşı daha kuvvetli olur.