Allah Sevgisi ve Allah Korkusu İslam'ın insanlara öğrettiği ilahi esaslardan biri de, Allah'ı sevmek ve O'ndan korkmaktır. Mü'min; nimeti, lütfu ve keremi sonsuz olan Rabbine karşı büyük bir sevgi ve hürmetle bağlanacak, O'nun rahmet ve merhametinin her şey'i kuşattığını düşünecek, ne kadar günahkar olursa olsun, O'nun afvından ümidini kesmiyecektir. Yüce Allah'ın rahmet, sevgi ve şefkati sonsuz ise de, bunun yanında kahr ve azabının şiddetli olduğunu da unutmayarak O'ndan korkacak, gazabından emin olmayacaktır. Korkunun ifratından yeis, yani, ümidsizlik doğar. Pek fazla ümidlenmek ise, insanı gaflete atar ve akıbeti umursamamaya götürür. Bu bakımdan Allah'ın azabından emin olmak da, rahmetinden ümid kesmek de dinimizde yasaklanmıştır. Şu halde mü'minin kalbi, Rabbinin huzurunda, korku ile ümid arasında O'na layık bir kul olma heyecaniyle çarpmalıdır. Kur'an-ı Kerim'de mü'minlerin bu vasfına şu şekilde dikkat çekilmektedir: "Mü'minler, Allah'ın rahmetini umarlar ve azabından da korkarlar..." (İsra: 57). "Allah Azze ve celle'ye korku ve ümid içinde dua ediniz" (A'raf: 56) buyurulmaktadır. İmanın kemaline delalet eden bu hale beyne'l-havf ve'r-reca, yani, korku ile ümid arasında olma hali adı verilir. Gerçekten de Allah Azze ve celle'ye olan imanın kemali, sadece Allah'ı sevmek veya sadece O'ndan korkmakla gerçekleşemez. İkisinin bir arada bulunması gerekir. İnsan, sevginin vereceği nazlanma ve şımarıklıktan ve rahmetine güven duygusunun sevkedeceği taşkınlık ve itaatsizlikten, ancak Allah korkusu ile kurtulabilir... Sadece korkunun vereceği ye's ve ümidsizlik halinden insanı kurtaracak da, Allah sevgisi, rahmetinin genişliğine ve afvının sonsuzluğuna olan inançtır. Bu sebeble "Hayrın başı Allah sevgisi; hikmetin başı da Allah korkusudur" denilmiştir