Bu Kapıda Hizmet Anlayışı Allah yolunda yetişmek için nefsin terbiye edilmesi şarttır. Biz, nefsimize bağlanıp kalmışız. Bizim hastalığımız bu. Büyükler nefsini terbiye etmek için tasavvufa girmişler. O zaman onlara verilen ilk iş hizmetti. Gavs-ı Bilvânisî (k.s) hazretleri, mürşidi Ahmed Haznevî'nin (k.s) dergâhına gittiği zaman, kendisinin ilmiye sınıfından olduğunu gösteren sarığını, cübbesini çıkarır ve ahırı temizlemeye başlardı. Mürşidi Şah-ı Hazne de ahırı temiz görünce, Gavs-ı Bilvânisî hazretlerinin geldiğini anlardı. Kitabî bilgileri sadece okumuş olmak insana gerçek faydayı vermez. Biz o bilgiyi, ilmi yaşamadıkça hakikati öğrenmiş sayılmayız. Sâdat-ı Kirâm (k.s) efendilerimiz ilmi bize yaşatarak gösteriyorlar. Biz de onlar gibi yapmadıkça olmuyor. Gayretimizi artırdığımız zaman iyi insan oluruz. Hizmette veya başka bir yerde itiraz etmek nefsin sıfatıdır. Allah (c.c) sevgisiyle dünya sevgisi aynı yerde bulunmaz. Bizler Allah'ın rızasını amelle, kazanamayız. Çünkü bunları içinde bile nefis olabiliyor. Ancak sâdât-ı kirâm efendilerimiz hiç olmazsa bunu hizmet ederek kazanmamızı istiyorlar. İşte onun için daha önce de geçtiği gibi Şah-ı Nakşibend (k.s) hazretleri duvarı önce yaptırıp sonra da yıktırıyordu. Gavs-ı Bilvânisî (k.s) hazretlerine bir defasında, Şah-ı Hazne'nin torunlarından biri; - Sâdât- ı Kirâm ile sofilerinin durumları hizmet yönüyle nasıldır?, diye sordu. Gavsımız (k.s) ; - Onlar sâdât-ı kirâm ile aynıdır, buyurdu. Çünkü asıl olan hizmettir. Hz. Ali'nin (r.a) anlattığına göre; Peygamber Efendimiz (s.a.v), ashâb-ı kirâmdan biri olarak aralarında bulunurdu. Onların en fakiri olarak yer içer, en fakiri olarak giyinir, en fakiri olarak yaşar, onlarla birlikte çalışır, onlarla birlikte kumların üzerinde otururdu. Yine onlarla birliktte iken bir defasında bir bedevî gelmiş, "Bu topluluğun efendisi kimdir?" diye sormuştu. Peygamber Efendimiz (s.a.v), o esnada arkadaşlarına ikramda bulunuyordu. Hem kendini tanıttı, hem de hizmet ehlini insanlara tanıttı. Resûlullah Efendimiz (s.a.v) şöyle buyurdu; "Bir topluluğun efendisi, onlara hizmet edendir." (Deylemî, Müsned, 2/ 324; Ali el-Müttakî, Kenzü'l-Ummâl, 6/ 710; Aclûnî, Keşfü'l Hafâ, 1/ 462)