AKABE BULUŞMALARI Haram aylarda, özellikle de hac günlerinde panayırlara Mekke dışından insanlar geldiği gibi Mekke’ye de birçok insan gelirdi. Zaten bu yüzden bu mevsimdeki panayırların çoğu Mekke’ye yakın yerlerde, hac güzergahlarında kurulurdu. İçine birçok yanlışlık karışmış olsa bile İbrahim ve İsmail (a.s)'ın devrinden o günlere kadar hac ibadeti vardı. Kabe’yi tavaf, Arafat’ta ve Müzdelife’de vakfe hep biliniyordu. 10. yılın sonlarına doğru, hac mevsiminde Resülullah [sallallahu aleyhi vesellem] Mina yakınlarında, Mina’nın Mekke’ye tarafında Akabe denilen yerde Hazrecli altı kişiyle karşılaştı. Hazrec Medine’de (o günkü ismiyle Yesrib’de) bulunan ve şehrin aslını oluşturan iki kabileden biriydi. Diğeri de Evs kabilesiydi. Hazrecliler Resülullah’ın annesi Amine’in kabilesiydi. Yani Resülullah’ın dayı tarafıydı. Dedesi Abdülmuttalib’in annesi Selma Hatun da Hazrec’in bir kolu olan Benî Neccar’dandı. Yesrib’de Evs ve Hazrec olduğu gibi, şehrin doğu tarafında Benî Nadir, Benî Kaynuka' ve Benî Kurayza denilen üç yahudi kabile oturuyordu. Mina’da dağların etekleri arasında bir körfez gibi gözlerden ırak olan bu yerde Allah Rasülü bu insanlarla tanıştı. Onlara İslam’ı anlattı. Kur’an okudu. Hazrecliler Resülullah’ı dikkatle dinledi. Söyledikleri selim akıllar için hiç de yadırganacak şeyler değildi. Onlara okuduğu ayetler ise tarife sığmaz bir mana enginliği taşıyor, hakikatlere vurgu yapıyordu. Peygamberlik sözleri de hiç yabancı gelmemişti; çünkü yahudilerden peygamberlik ilgili sözler duyuyorlardı. Ayrıca onlar son peygamberin geliş günlerinin yaklaştığını haber veriyorlardı. Hatta zaman zaman yahudilerle veya yahudi kabilelerden biriyle aralarında anlaşmazlık çıktığında, çatışma olduğunda onlar tarafından son peygamberle tehdit edilirler, o geldiğinde onun bayrağı altında bir araya gelerek Evs ve Hazrec’i Medine’den çıkaracaklarını söylerlerdi. Son peygamberler hep onların soyundan gelmişti. En son peygamber de elbette kendi soylarından gelecek, başlarına geçecek, onları zaferden zafere taşıyacaktı. Böyle ümit ediyorlardı. Şimdi onların söylediklerini daha inceliklere inerek ve hak dinle ilgili bilgiler vererek Muhammedü’l-emîn [sallallahu aleyhi vesellem) anlatıyordu. O kendilerini tehdit etmiyor, hakka davet ediyordu. Kardeş kavgalarını bitirmeye ve iman kardeşliğine çağırıyordu. Okuduğu ayetler ilahi bir kaynaktan, bir pınardan dökülür gibi ruhlara tesir ediyordu. Bu altı kişi müslüman oldu. Hak olduğuna inandıkları bir yolda onlar geç kalan, başkalarını bekleyen, zaman kaybeden olmamalıydılar. Olmadılar, hak davada yer alan oldular. Bu grubun içinde Es'ad b. Zürare de vardı. O putperestlikten nefret eden, Allah’ın bir olduğuna inanan biriydi. Bu anlayış ve inançla, temiz fıtratını koruyarak hayat yolundaki adımlarını atıyordu. Şimdi aradığını bulmuştu. Sevinçliydi. Dinledikleri sanki kendi gönlünde var olanları dile getirir gibiydi. Dile getirilişi bile onu kendinden geçirmeye yetmişti. İslam’ın gönüllere yerleştireceği kardeşliğe, adalet duygularına da ihtiyaçları vardı. Çünkü iç savaşlar Yesrib’i bitirmişti. Bu manasız kavgalar bitmeli, şehre huzur ve adalet gelmeliydi. Medineli ilk müslümanların isimleri şöyleydi: Es'ad b. Zürare: Medine’de İslam’ın yayılışında enbüyük payı olanlardandır. Avf b. Haris: Afra’nın oğludur. Bedir’de şehid olanlardandır. Rafi' b. Malik: Bedir gazilerindendir. Kutbe b. Amir: Bütün savaşlarda Allah Resülü’nün yanındaydı. Fetih günü sancaktarlardandı. Uhud’da dokuz yara almıştı. Ukbe b. Amir: Bütün savaşlarda Allah Resülü’nün sancağı altında cihad edenlerdendir. Yemame’de şehid oldu. Cabir b. Abdullah: O da bütün gazvelerde Resülullah (sallallahu aleyhi vesellem) ile bulunan sahabilerden biridir. Ancak Medineli bir başka Cabir b. Abdullah vardır. Onun dede adı Amr’dır, bununki ise Riab’dır. Bu sahabiler Medine’ye dönünce karşılaştıkları Allah Resülü’nün haberlerini, verdiği bilgileri ve öğrendikleri ayetleri yakın dost ve akrabadan başlayarak Medineliler'le paylaşmaya başladılar. Çok geçmeden Medine’nin hemen hemen bütün evlerinde Resülullah ile ilgili haberler konuşulmaya başlamıştı.