Ahmet Bin Alevi

Konusu 'İslam büyüklerinin hayatları' forumundadır ve Beyza tarafından 14 Kasım 2013 başlatılmıştır.

  1. Beyza

    Beyza Moderatör

    Ahmed bin Alevi Kimdir?

    Evliyanın büyüklerinden. ismi, Ahmed bin Alevi bin Muhammed bin Ali bin Cuhdeb bin Muhammed bin Abdullah bin Alevi'dir. Yemen'de doğdu. Doğum tarihi belli değildir. 1565 (H.973)'te Yemen'in Terim şehrinde vefat etti. Kabri Zenbil kabristanında olup ziyaret edilmektedir.
    Ahmed bin Alevi küçük yaşta ilim öğrenmeye başladı. Kadı Ahmed Şerif, Abdullah bin Abdurrahman, Şeyh Abdurrahman bin Ali gibi zatlardan tasavvuf, fıkıh, hadis ilimlerini öğrendi. Tasavvuf ilminde ileri derecelere kavuştu. Kamil bir zat idi. Çok kerametleri görüldü. Zahid, dünyaya düşkün olmayıp aza kanaat ederdi. Derslerinde ibareleri gayet açık, net ve tane tane olurdu. Derslerinde ve sohbetlerinde tasavvuf büyüklerinden nakiller yapardı. Peygamber efendimizin sünnet-i seniyyesine uymakta gayretli idi. Ekseriyetle sükût üzereydi. Cenab-ı Hakkın büyüklüğünü, verdiği nimetleri düşünür, susardı. Zarûret olmadan konuşmazdı. Geceleri çok ibadet ederdi.
    Bir gün talebelerinden birinin çocuğu vefat etti. O talebe buna çok üzüldü. Çocuğunu kucaklayıp, doğruca hocası Ahmed bin Alevi'nin huzûruna götürdü ve; "Efendim, Allahü tealaya dua edin de, ya bu oğlumu diriltsin veya benim de rûhumu alsın." dedi. Ahmed bin Alevi, Kadı Muhammed bin Hüseyin'e dönüp; "Bunun için dua etmek caiz midir?" buyurdu. O da; "Bir zararı ortadan kaldırmak veya bir iyilik sebebiyle caizdir." dedi. O zaman Ahmed bin Alevi talebesine; "Senin için hayırlı olan duada bulunacağım. Yavrum! Kazaya rıza gösterip sabredeceksin. Allahü teala, bu yavruyu sana emanet verdi. Şimdi geri alırken sana çok sevab, iyilik verecek, acıyarak doğru yolda ilerlemeni, yükselmeni ihsan edecektir. Bu merhamete ve ihsana kavuşabilmek için sabretmeli, O'nun yaptığını hoş görmelisin. Kızar, bağırıp çağırırsan, sevaba kavuşamazsın. O'nun emrine razı olup, kazaya rıza göstereceksin." buyurup, dua etti. Talebe de; "Efendim, Allahü tealanın takdirine razı oldum." dedi.
    Ahmed bin Alevi, az yer az içerdi. Gıdası çoğunlukla sütten ibaretti. Bazan birkaç gün yalnız bir hurma kafi gelirdi. Helal lokma yemeye çok dikkat ederdi.
    Talebelerinden biri; "Efendim sizden yemek yeme arzusu nasıl gitti? Siz gençliğinizde yerdiniz." diye sordu. O da; "Gençliğimden sonra zamanla öyle bir hal meydana geldi. Nasıl şu gördüğün duvarın bir şeye arzusu yok, bende de tıpkı onun gibi yemek arzusu kalmadı." dedi ve şöyle buyurdu.
    Bir defasında hacca niyet ederek yola çıktı. Deniz yoluyla giderken, avucuyla deniz suyundan alıp kabına koydu ve o sudan içti. Görenler; "Su tuzludur. Ondan nasıl içiyorsunuz?" dediler. O da; "Herkes ondan içmiyor mu?" buyurdu. O kişiler, onun kabında kalan sudan içtiklerinde, çok tatlı ve güzel bir su olduğunu gördüler.Ahmed bin Alevi, duası makbûl olan bir zattı. Kendisinden bir hacet, ihtiyaç için dua isteyenlere dua ettiğinde kabûl olur ve onlar arzularına kavuşurdu. Kuraklık sebebiyle, yağmurun yağması için dua istediler. Dua edince, hemen yağmur yağdı. Hastalıktan kurtulmak için dua istediler. Dua edince, kısa zamanda hastalıktan kurtuldular. Talebesi Ömer bin Ali, kuraklıktan kavrulmuş olan memleketi için dua istedi. Ahmed bin Alevi; "Yavrum, falan gün inşaallah yağar." buyurdu. O talebe memleketine gidip, o gün yağmur yağacağını müjdeledi. Nitekim hocasının buyurduğu gün yağmur yağdı.
    Ahmed bin Alevi, çok defa Hızır aleyhisselam ile görüşürdü. Bir gün talebesi Muhdar gelip, kendisiyle Hızır aleyhisselamı görüştürmesini istedi. O da; "Yavrum, sen onunla karşılaşacaksın. Fakat görüşemeyeceksin." buyurdu. O talebe, Mi'caz adlı meşhûr bir dağa gitti, orada Hızır aleyhisselam bir köylü kılığında karşısına çıktı. Fakat o farkına varıp tanımadı. Ondan uzaklaştığında, Hızır aleyhisselam ona seslenip; "Ey Muhdar! Senin ihtiyacını hocan Ahmed bin Alevi giderir. Benden ona selam götür." dedi. Talebe; "Ne olur durun, sizinle görüşmek istiyorum." dedi. Hızır aleyhisselam da; "Hocan sana görüşemeyeceğini söylemişti!" buyurdu ve kayboldu.

    Alıntı