Ahmed Amiş Efendi Hayatı Doğum yeri olan Tırnova'da ilk tahsilini gören Ahmed Amiş Efendi medrese tahsilini de orada tamamladı. On dört yaşında tasavvufa alaka duydu. Bir şeyhe bağlanmak arzusuyla Sadık Efendi adlı bir zata başvurdu. Sadık Efendi onun bu konudaki yüksek arzusunu anlamasına rağmen, tasavvuf yoluna girme zamanının gelmediğini belirtti. Bu hususta; "Yavrum! Sen şimdi git. Sonra seni soyu temiz birisi gelip bulacak ve irşad (rehberlik) edecektir." dedi. Bu söz üzerine ilim öğrenmeye devam eden Ahmed Amiş Efendi yirmi yaşına geldiği zaman Şa'baniyye yolunun İbrahimiyye veya Kuşadaviyye kolunun kurucusu Kuşadalı İbrahim Efendinin Tırnova'ya naib olarak gönderdiği Ömer Halveti'ye intisab edip, talebe oldu. Senelerce Ömer Halveti'nin ilim meclislerinde ve sohbetinde bulunup tasavvuf yolunda ilerledi. 1846 senesinde irşada yani insanlara İslamiyetin emir ve yasaklarını anlatıp, talebe yetiştirmeye mezun oldu. 1853 Osmanlı-Rus yani Kırım harbine tabur imamı olarak katıldı ve harpte üstün hizmetler gördü. Harpten sonra memleketine döndü. Bir ara gördüğü bir rüya üzerine hocası Ömer Halveti'nin izniyle İstanbul'a geldi. Kuşadalı İbrahim Efendinin vefatından sonra onun yerine geçen İstanbul-Fatih Zeyrek civarındaki Çinili Hamamın sahibi Muhammed Tevfik Bosnevi Efendi ile görüşüp sohbetinde bulundu. Sonra tekrar Tırnova'ya dönerek bir hamam kiraladı ve Muhammed Tevfik Bosnevi gibi o da hamam işletmeye başladı. Bu sırada ayrıca Sıbyan Mektebi hocalığı da yapan Ahmed Amiş Efendi, Muhammed Tevfik Bosnevi'nin 1866 senesinde vefatı üzerine tekrar İstanbul'a geldi. Muhammed Tevfik Bosnevi'nin önde gelen müridlerinden Üsküdarlı Hoca Ali Efendi, Rıfat Efendi, Üsküdar'da Nalçacı Dergahı Şeyhi Mustafa Enver Bey, Kaşkar hükümeti temsilcisi Yakub Han ve Fatih türbedarıNiğdeli Bekir Efendi ile sohbetlerde bulundu. Bir müddet sonra Tırnova'ya döndü, talebe yetiştirmek ve insanlara vaz ü nasihat etmekle meşgûl oldu. Üsküp'te Seyyid Muhammed Nûr-ül-Arabi ile görüştü. Muhammed Nûr-ül-Arabi'den icazet aldı. 1877 senesinde Tuna vilayetinin Osmanlılar elinden çıkması üzerine tekrar İstanbul'a geldi. Niğdeli Bekir Efendiden Fatih türbedarlığını devraldı ve "Fatih Türbedarı" ünvanıyla anıldı. Gümüşhaneli Ahmed Ziyaeddin Efendiden Nakşibendiyye yolundan icazetli olan Ahmed Amiş Efendi tasavvufta mücahede yolunu değil de sohbet ve telkin yolunu tercih etti. Kendisine tabi olanlardan İslamiyetin emirlerine uyup yasaklarından kaçındıktan sonra sadece sohbet ve muhabbet yolunu seçmelerini istedi. Çile ve riyazet yolunu tercih etmedi. Ahmed Amiş Efendi bu hususda diyor ki: "Mücahedatın, tasavvufi perhizlerin bir kısmını Kuşadalı kaldırmıştı. Geri kalanını da ben kaldırdım." Kendine tabi olanlara sık sık şu tavsiyelerde bulunur; "İstiğfar edin, salevat okuyun, Kur'an-ı kerim okuyun, her şeyi Kur'an'da bulursunuz." derdi. Bu sözleri doğrultusundaki yaşayışı sebebiyle, mensûb olduğu tarikatın piri Kuşadalı İbrahim Efendi gibi tekkeye ve merasime itibar etmemiştir. Kırk seneyi aşan irşad faaliyeti sırasında taliplere Halveti ve seyrek olarak da Nakşibendi icazetnamesi vermiştir. Ömrünün sonuna kadar mensûb olduğu Şa'baniyye yolunun şeyhliğini ve Fatih Sultan Mehmed Hanın türbedarlığını yürüten Ahmed Amiş Efendinin müridleri ve yakınları arasında, Bursalı Mehmed Tahir Efendi, Müderris Babanzade Ahmed Naim Bey, Ahmed Avni Konuk, Hüseyin Avni Konukman, İsmail Fenni Ertuğrul, Abdülaziz Mecdi (Tolun) Efendi gibi kimseler yer aldı. Yaklaşık 113 yaşında iken damadı Ahmed Naim Beyin İstanbul Şehzadebaşı'ndaki evinde 9 Mayıs 1920 (H.1338) tarihinde vefat etti. Cenaze namazını talebelerinden Abdülaziz Mecdi Efendi kıldırdı. Senelerce türbedarlığını yaptığı Fatih Sultan Mehmed Hanın türbesi yanındaki kabristana defnedildi. Vefatına talebelerinden Evranoszade Sami Bey; "Gitti gülzar-ı Cemale pir-i efrad-ı Cihan (1388)." mısra'ı ile tarih düşürdü. Ayrıca Evranoszade Sami Bey tarafından mezar taşına bir manzûme yazılmıştır. Ahmed Amiş Efendi eser bırakmamıştır. Abdülbaki Gölpınarlı, Ahmed Avni Konuk'un Ahmed Amiş Efendinin sohbetlerinde tuttuğu notların kendisinde olduğunu kaydetmektedir. Kendisinden sonra yerine baş halifesi olan Kayserili Mehmed Tevfik Efendiyi postnişin bıraktı. Şa'baniyye ve Halvetiyye yollarının son devir temsilcilerinden olan Ahmed Amiş Efendi, sohbet yoluyla talebe yetiştirmeye çalıştı. Sohbetleri esnasında kısa ve özlü sözlerle talebelerini ikaz eder, onların istikamet üzere Peygamber efendimiz ile Eshabının yolunda olmalarını isterdi. Talebelerinden birisi müridin yani talebenin şeyhe (hocaya) olan ihtiyacını sorunca; "Dağı dağ, taşı taş gördükçe şeyhe muhtaçsın. Bu böyle olsun, şu şöyle olsundan kurtuluncaya kadar, şeyhe muhtaçsın." demiştir. Rızk ile ilgili olarak soru soran birine de; "En ala rızık manevi rızıktır. Dünyada eşini bulamaz, işini bilemezsen rahat edemezsin." demişti. Ahmed Amiş Efendi sohbetine gelenlerle tatlı tatlı konuştuktan sonra, onun hakkında dua eder ve bazı müjdeler verirdi. Evranoszade Sami Bey o zaman Rüşdiye öğretmeni olan Şerafettin Yaltkaya'yı, Ahmed Amiş Efendinin sohbetine getirdi. Fakat iki saat müddetle oturdukları halde AhmedAmiş Efendi sessiz durup hiç konuşmadı. Evranoszade Sami Bey, Amiş Efendinin böyle gelenlere dua edip bazı müjdeler verdiğini bildiği için bu durumu merak etti. O gün hiç konuşmadan Amiş Efendinin yanından ayrıldılar. Evranoszade Sami Bey ertesi gün tek başına Amiş Efendinin yanına gitti ve; "Efendim Şerafettin için bir müjde vermediniz sebebi nedir?" diye sordu. Ahmed Amiş Efendi, biraz durakladıktan sonra; "O (yani Şerafettin Yaltkaya) bulunduğu mesleğin en yükseğine çıkar." dedi. Hakikaten Şerafettin Yaltkaya zamanla yükselip profesör ve Diyanet İşleri Reisi oldu. Fakat İslam dinine hizmet edeceği yerde pek çok zarar verdi. Bu yüzden, icraatını bilenler tarafından Telefüddin Haltkaya adı ile anıldı. Alıntı