Ahirette insanlar hangi yaşta olacaklar? mahşerde birbirlerini tanıyacaklar mı?

Konusu 'Dini Sorular Ve Cevapları' forumundadır ve saadet tarafından 12 Eylül 2017 başlatılmıştır.

  1. saadet

    saadet Moderatör Admin

    Ahirette insanlar hangi yaşta olacaklar? mahşerde birbirlerini tanıyacaklar mı?


    Bazı rivayetlerde insanın ahirette 33 yaşında olacağı bildirilmiştir. Ancak bu yaş ifadesi dünyanın yaşına göre değildir. Yani, nasıl bu dünyada insan en mükemmel yaş olarak bu dönemde bulunur. Onun gibi insan cennette, olması gereken en mükemmel durumda bulunacak demektir. Yoksa oraları buralarla değerlendirmek değildir.

    İnsan nasıl yaşarsa öyle ölür, nasıl ölürse de öyle dirilir. Bu nedenle insanların dünyada işledikleri günahlara göre dirileceğini bildiren rivayetler vardır. Herkes kim olduğunu bilecek ancak günahının durumuna göre farklı olacaktır.

    Nasıl ki birbirine benzeyen tohumlar toprağa atıldığı zaman toprağın üzerinde şekli,tadı ve görüntüsü farklı olduğu gibi, haşirde insanların yeniden dirilmesi de bunun gibi olacaktır. Kimisi fevkalade mükemmel ve güzel iken kimisi de son derece kötü olacaktır.


    Rasulullah (sav) Efendimiz: “Sizler kıyamet günü isimlerinizle ve babalarınızın isimleriyle çağrılacaksınız. öyleyse isimlerinizi güzel yapın.” ( Ebu Davud, Edeb 69) buyurarak her insanın kendi ismiyle, resmiyle ve özellikleriyle dirileceğini bildiriyor. Bu nedenle cennete giden aile vaya dostlar her zaman beraber olacaklar ve asla ayrılık olmayacaktır. Peygamber efendimiz bir diğer hadislerinde "Kişi sevdiğiyle beraber olacaktır" demiştir. Cehenneme gidenlerin bazıları hücre hapsinde olacağı için arkadaşlarını göremeyebilir.
    İnşallah bu dünyada arzu ettiğimiz her şeyin en mükemmelini cennete layık olacak şekilde orada bulacağız.

    Ruhların bir sandığa kilitlenmesi diye bir durum söz konusu değildir. Bazı mübarek insanlar ölmüş insan ruhlarıyla konuşabilirler. Ancak ruhlarla konuşuyoruz diyen bazı insanların cinlerle konuştuğu bilinmektedir. Bu nedenle ruhlarla konuşuyorum diyen herkese inanmayınız.

    ölüm yokluk değildir. Daha güzel bir alemin kapısıdır. Nasıl ki, toprak altına giren bir çekirdek, görünüşte ölüyor, çürüyor ve yok oluyor. Fakat gerçekte daha güzel bir hayata geçiş yapıyor. çekirdek hayatından ağaçlık hayatına geçiyor.

    Aynen bunun gibi, ölen bir insan da görünüşte toprağa giriyor, çürüyor ama geçekte berzah ve kabir aleminde daha mükemmel bir hayata kavuşuyor.

    Beden ile ruh, ampul ile elektrik gibidir. Ampul kırılınca elektrik yok olmuyor ve var olmaya devam ediyor. Biz onu görmesek te inanıyoruz ki, elektrik hala mevcuttur. Aynen bunun gibi, insan ölmekle ruh vücuttan çıkıyor. Fakat var olmaya devam ediyor. Cenab-ı Allah Ruh'a münasip daha güzel bir elbise giydirerek, kabir aleminde yaşamını devam ettiriyor.

    Bu sebeple Peygamberimiz, “Kabir ya Cennet bahçelerinden bir bahçe, yada Cehennem çukurlarından bir çukurdur.” buyurarak, kabir hayatının varlığını ve nasıl olacağını bize haber veriyor.

    İmanlı bir insan iyileşmeyen bir hastalıktan ölürse şehittir. Böyle şehitlere manevi şehit diyoruz. Şehitler ise kabir hayatında serbest dolaşırlar. Kendilerinin öldüğünü bilmezler. Sanki yaşadıklarını zannederler. Sadece daha mükemmel bir hayat yaşadıklarını bilirler. Peygamberimiz, “Şehit ölüm acısını hissetmez.” buyurur.

    Kur'an-ı Kerim de şehitlerin ölmediği bildirilir. Yani kendilerinin öldüğünün farkında değillerdir. Mesela iki adam düşünün. Rüyada çok güzel bir bahçede beraber bulunuyorlar. Biri rüya olduğunu bilir. Diğeri ise rüya olduğunun farkında değil. Hangisi daha mükemmel lezzet alır? Elbetteki rüya olduğunu bilmeyen. Rüya olduğunu bilen, şimdi uyanırsam şu lezzet kaçacak diye düşünür. Diğeri ise tam ve gerçek lezzet alır.

    İşte normal ölüler, öldüklerinin farkında olduğu için lezzetleri eksiktir. Halbuki şehitler öldüklerini bilmediğinden aldıkları lezzet tamdır.
    İmanlı ölen ve kabir azabı görmeyen insanların ruhları serbest dolaşır. Bu sebeple pek çok yere gidip gelebilirler. Bir anda çok yerde bulunabilirler. Aramızda dolaşmaları mümkündür. Hatta şehitlerin efendisi Hz. Hamza pek çok insana yardım bile etmiştir, ve halada yardım ettiği insanlar vardır.

    Ruhlar aleminden anne karnına gelen insanlar, oradan dünyaya doğarlar. Burada buluşup görüşürler. Aynen bunun gibi bu dünyadaki insanlar da, ölüm ile öbür tarafa doğarlar ve orada dolaşırlar. Nasıl ki buradan öbür tarafa gideni uğurluyoruz. Kabir tarafından da buradan gidenleri karşılayanlar var. İnşallah bizleri de başta Peygamberimiz olmak üzere, bütün sevdiklerimiz orada karşılarlar. Yeter ki bizler Allah'a gerçek kul olalım.

    Yeni doğan çocuğu burada karşıladığımız gibi, buradan öbür tarafa giden bizleri de inşallah dostlarımız karşılayacaktır. Bunun şartı Allah'a iman, O'na ve Peygamberine uymak ve iman ile ölmektir.

    Ba's, öldükten sonra tekrar diriliş. Berzah yani kabir aleminden haşir meydanına çıkış. Ba's, bir başka doğumun adı. Kabir alemindeki ruhların bir anda ceset giyerek ahiret alemine doğuşları, haşir meydanına çıkışları.

    Bakara suresi'nde, insanoğluna, bir ilahi sual ve tabiri caizse bir rabbani sitem var:“siz Allah'ı nasıl inkar edersiniz ki, siz bir zamanlar ölüler idiniz de sizi o diriltti. Sonra sizi öldürecek, sonra tekrar diriltecek ve en sonunda o'na döndürüleceksiniz.” (bakara, 28)

    Biz, hepimiz, bütün bir beşeriyet bir ölü devre yaşadık. Bu devre, adem babamızın “balçık” devresiydi. Topraktan süzülen bir sülaleye, kim bilir belki de bir ilahi programa veya bir genetik yapıya, cenab-ı hakk'ın ruh vermesiyle ortaya çıkan bir diriliş, meleklerin nazarına sunuluyordu. Cansız toprak canlanmıştı.

    Bu hadise, daha sonraki insanlarda bir kademe perdeli olarak sergilendi. önce cansız elementlerden yarı canlı dediğimiz bitkiler, yaratıldı. Daha sonra hayvanlar ve en sonunda insanlar. Böylece cansızlar cana kavuşuyor ve insan ortaya çıkmış oluyordu.
    Bir sebzeyi yiyen insanda, bir süre sonra beyaz kan dediğimiz insan tohumu teşekkül ediyor, ölüler diriliyordu...

    Anne karnında dört ay yarı canlı olarak büyüyen ve bir bakıma ölü hükmünde olan insan bedeni, adem babamıza ruh verilmesinin bir başka misaline sahne oluyor ve o rahim karanlığında ruha kavuşuyor, hayatla aydınlanıyordu...

    Ana rahminde ölülere hayat vermenin bir numunesini böylece sergileyen ilahi kudret ve hikmet, ötede, yani annenin dış aleminde bir başka dirilişi gözler önüne seriyordu. ölü musluklar açılıyor ve memelerden süt akmaya başlıyordu. Böyle nice diriliş cilveleriyle yaratılan, doğan, emen, büyüyen insanoğlu, belli bir yaşa gelince imtihan sırrı olarak, şeytanın hücumuna hedef oluyor ve kalbine diriliş hakkında şüpheler atılıyordu: “insan öldükten sonra nasıl dirilecekmiş”, diye...

    Bu ve benzeri bütün şüphelerin cevapları, kur'an-ı kerim'de insana öğretiliyor ve insan, kur'an'a tabi olmakla şeytana uymak arasında bir imtihan geçiriyordu.

    Meryem suresi 66-67. Ayetler: “insan der ki: ben öldüğüm zaman mı tekrar diri olarak çıkarılacağım? İnsan hiç düşünmez mi ki, kendisi önceden hiçbir şey değilken biz yarattık onu.”