Abdullah-i İsfehani hayatı

Konusu 'İslam büyüklerinin hayatları' forumundadır ve Beyza tarafından 28 Ekim 2013 başlatılmıştır.

  1. Beyza

    Beyza Moderatör

    Abdullah-i İsfehani kısaca hayatı

    Abdullah İsfehan`dayetişen evliyânın büyüklerinden ve meşhûrlarından. Ebü`l-Abbâs-ıMürsî`nin üç büyük talebesinden biridir. İsmi, Abdullah bin ŞemseddînMuhammed bin Eymen en-Nûrî el-İsfehânî el-İsfehbezî, künyesi EbûMuhammed`dir. Lakabı Kutbüddîn ve Necmeddîn`dir. Şâfiî mezhebi fıkıhâlimlerinin büyüklerindendir ve doğum târihi bilinmemektedir. Vefâttârihinde de kaynaklarda değişik rivâyetler bulunmaktadır. Nefehât-ül-Üns`te1321 (H.721) olarak bildirilen bu vefât târihi Keşf-üz-zünûn`da1361 (H.763) olarak bildirilmektedir. İlim öğrenmek için Şam`a vede başkayerlere gidip oralarda bulunan âlimlerden ilim öğrendi. Kendisinden debirçok kimse istifâde etti.

    Abdullah-i İsfehânî hazretleri, Acembeldesinde ders okutan bir âlimin kendisine Mısır`a gitmesini, oradazamânın kutbu olan büyük âlim ile görüşmesini söylemesi üzerine yoladüştü. Giderken yolda kendisini câsus zannederek yakalayıp bağladılarve hapsettiler. Bundan sonrasını kendisi şöyle anlatmıştır:

    Beni hapsedip yalnız bıraktıkları zaman,nur yüzlü bir mübârek zât havadan yürüyerek geldi. Yanımda durdu. Beniçözdü ve; Gel ey Abdullah! Senin matlûbun, aradığın, istediğin kimsebenim. dedi ve gözden kayboldu. Fakat, ben o zâtın kim olduğunubilemedim. Dışarı çıkıp oradan uzaklaştım. Mısır`a ulaştığımda,aradığım zâtın kim olduğunu ve nerede bulunduğunu bilmiyordum. Aradanbir müddet geçti. Birlikte kaldığımız dervişler; Bulunduğumuz beldeyeEbü`l-Abbâs-ı Mürsî hazretleri gelmiş. Haydi gelin, kendisini ziyâretedelim, sohbetinde bulunalım. dediler. Gittik. Ebü`l-Abbâs-ı Mürsîhazretlerini gördüğümde, yolda beni zindandan kurtaran zât olduğunuanladım. Bundan sonra kendisine bağlandım. Vefâtına kadar sohbetinde vehizmetinde bulundum.

    Abdullah-ı İsfehânî , hocası Ebü`l-Abbâs-ıMürsî hazretlerinin sohbet ve hizmeti ile şereflenerek, tasavvuftayetişti. Evliyâlık yolunda çok üstün derecelere, anlaşılamıyanyüksekliklere kavuştu.

    Hocasının vefâtından sonra oralardaduramayıp, Mekke-i mükerremeye doğru yola çıktı. Yolda, hocasınınhocası olan Ebü`l-Hasan-ı Şâzilî hazretlerinin kabrini ziyâret etti. Buesnâda Ebü`l-Hasan-ı Şâzilî hazretleri kabrinden seslenerek; Mekke-imükerremeye git! Orada otur! buyurdu. Bu emir üzerine Mekke-imükerremeye varıp, Harem-i şerîfin etrâfına ulaştığında, gizliden birsesin kendisine hitâb ettiğini duydu. O ses; Öyle bir beldeye geldinki, o belde, hayırlı bir beldedir. Fakat bu beldede bulunanlar bubeldenin kıymetini bilemiyorlar. diyordu.

    Abdullah-ı İsfehânî hazretleri, vefâtınakadar orada ikâmet etti. Vefâtında Fudayl bin Iyâd hazretlerininyakınına defn olundu.

    Evliyâdan bir zât şöyle anlatmıştır:

    Mekke-i mükerremeden Medîne-i münevvereyegittim. Resûlullah efendimiz(s.a.v) kabrini ziyâret ettim. Herkes Abdullah-ıİsfehânî`nin Mekke`den ayrılmadığını, orada bulunduğunu söylüyorlardı.Ben ise; O büyük zâtın Resûlullah efendimizi ziyârete gelmemesi mümkündeğildir. diye düşündüm. Bu düşünceler içinde yoluma devâm ediyordum.Bir ara başımı yukarıya kaldırmıştım. Bir de ne göreyim. Abdullah-ıİsfehânî havada yürüyor. Resûlullah efendimizin kabr-i şerîfini ziyâretiçin Medîne-i münevvereye geliyordu. Bana ismimle hitâb etti. Bâzışeyler konuştuk. Sonra ayrıldı. Yolumuza devâm ettik.

    Abdullah-ı İsfehânî hazretleri, Allahüteâlânın velî kullarından birinin cenâzesinde bulundu. Cenâzedefnedildikten, kabre konulduktan sonra, birisi telkine başlıyacaktı.Telkîn için kalkınca, Abdullah-ı İsfehânî hazretleri tebessüm etti.Talebelerinden birisi sebebini sordu. Buyurdu ki:

    O hoca telkîne başlayınca, kabrekoyduğumuz bu mübârek zât bana; Ey Necmüddîn! Hiç hayret etmiyor musunki, kalbi ölü olan bu hoca, hakîki hayâta yeni başlayan diri birkimseye telkîn veriyor. dedi. Bunun için tebessüm ettim.

    Kendisinden nasîhat isteyenlere buyurduki:


    İlmi, ibâdete zarar gelmemesi için talebediniz. İbâdeti de, ilme zarar gelmemesi için isteyiniz. Kulun hakkı,ancak bu ikisiyle meşgûl olmasıdır. Akıllı kimse, îmânını korumak için,Allahü teâlânın emir ve yasaklarında gevşeklik göstermez ve sâlihamellerde kusûr etmez. Allahü teâlânın, mü`minlerin kalblerine verdiğiîmân, tabîat ve hevâ zulmetiyle perdelenmiştir. Bunun açılması içinperdeleri ortadan kaldıracak şeye ihtiyaç vardır. Allahü teâlâ, sâlihamellerle îmânı kuvvetlendirmek için, emir ve yasak, vâd ve vaîdlerdebulunmuştur. Kökü, yakîn toprağında bitmeyen, dalları amellerle meydanagelmeyen her îmân, Azrail aleyhisselâm canı almaya geldiği zamandakişiddetli korkular karşısında sâbit kalamaz. Böyle kişinin, sonundaîmânsız ölmesinden korkulur. Bu da ancak son nefeste ve ölüm korkularızuhûr ettiği zaman belli olan bir durumdur. Bu hâl meydana geldiğinde,çok az insan îmânında sebât eder. Onun için akıllı kimsenin, sâlihamellerin faydasına kavuşması, Ehl-i sünnet îtikâdında olması lâzımdır.Güzel ahlâk sâhibi olmalıdır. Farzlar, sünnetleri ile birlikteyapılmalıdır. Farzların yardımcısı ve tamamlayıcısı, sünnetlerdir. KimKitâb ve sünnet ilmiyle, Selef-i sâlihîn ve Ehl-i sünnet yoluna göreîtikâdını düzeltmezse, çalışmaları zâyi olur. Gayreti boşa gider.

    İlme çok önem verirdi. Talebelerini vesevenlerini hep ilme teşvik ederdi. İlim husûsunda şöyle dedi:

    Hazret-i Ali buyurmuştur ki:

    Allahü teâlâya ilimsiz ibâdet edenkimse, değirmene bağlı merkep gibidir. Gün boyunca yürür, fakat hepaynı yerindedir.

    Câhil de böyledir. Cehâletle, Allahüteâlâya çok çok ibâdet eder. Fakat bu ibâdeti, onun Allah indindeyakınlığını arttırmaz. Bâzan kul çok ibâdet yapar, fakat câhilolduğundan ibâdeti emre uygun olarak yapamaz, dolayısıyle boşu boşunayorulmuş, meşakkat ve zahmet çekmiş olur. Bir iş, ancak emrolunduğuşekilde yapılırsa, ibâdet olur. Bu da ancak ilimle bilinir. Peygamberefendimiz; İlim öğrenmek, her kadın ve erkek müslümana farzdır. buyurdu.Bu, sâhibinin îmânını, tevhîdini, amelini sahîh kılan, mutlaka bilmesilâzım olan ilim, ilm-i hal bilgisidir. İnsanı tevhîde ulaştırmayan herilim bâtıldır. Bu sebeple, ibâdetlerin ancak ilimle doğruyapılabileceği anlaşılmaktadır.

    İbâdetlerden lezzet alamamanınsebeplerinden biri de, haram ve şüpheli yemeklerdir. Eğer yenilen lokmaşüpheli ise, ondan; hırs, şehvet, hased, adâvet, düşmanlık ve riyâdoğar. Büyüklerimiz buyurdular ki: Kim şüpheli bir şey yerse, Allahüteâlâya giden yolu doğru olarak bulamaz. Kim haram yerse, kendisine oyol kapanır. Kim yemede isrâf ederse, kalbi kararır. Kim Allahüteâlâdan gâfil olarak yerse, kalbine kasvet gelir. O zaman ömrü boyuncayaptıkları boşa gider.

    Abdullah ` ı İsfehânî hazretlerinin Mi`yâr-ül-Mürîdîn,Risâlet-ül-Mekkiyye, Nûr-ül-Akâid, Dıyâ-ül-Fevâid ve Sülûk-ül-Ülemâgibi kıymetli eserleri vardır.